26 Mayıs 2018 Cumartesi

Fenerbahçe'nin Tarihi Seçimine 1 Hafta Kala

Tüm kamuoyunca bilindiği üzere Fenerbahçe gerçekten tarihi bir seçime gidiyor. Gerek adayların büyük isimler olması gerekse de Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu durum seçimin önüne tarihi kelimesini getirmeye yetiyor. Taraftar çoktan seçimini yapmış gözükse de son sözü söyleyecek olan kongre üyelerinin, taraftarın sesine ne ölçüde cevap vereceğinin önemi de seçimin "tarihi" olmasının bir başka boyutu. Ben de mevcut yönetime TAMAM diyen biri olarak belli başlıklar altında kendimce bu olayı değerlendirmeye çalışacağım.

Mevcut Yönetim Neden Yetersiz?
Şahsi düşüncem; Aziz Yıldırım ve yönetiminin Ersun Yanal'ı kamuoyu önüne atıp itibarını zedeledikten sonra göndermesinin ardından, takımın başına İsmail Kartal'ı getirmesi ile karanlık dönem başlamış oldu. Tam istikrar yakaladığımızı düşünürken, tarihin en erken şampiyonluğunu yaşatmış, oyun olarak taraftarını son derece memnun eden bir anlayışla sahada olan Fenerbahçe, yine tek kalemde 2011 şampiyonluğu sonrası bana göre lig için yetersiz olan Aykut Kocaman dönemi futboluna döndü. Sahada baskın olan taraftan, rakibe göre şekil alan Fenerbahçe takımına dönülmesine izin vermek büyük bir yanlış oldu. Ardından taraftarlara yaptırımlar başladı. Okul Açık tribününün kapatılması, maça gelen taraftarların turnike girişlerinde kombinelerinin iptal edildiğini öğrenmesi; taraftarın da Fenerbahçe'den kopmaya başlamasına sebep oldu.

İsmail Kartal dönemi sonrası son bir kurşun atıldı. Yıldız transferler ile Vitor Pereira dönemi başladı. Lige saman alevi gibi bir heyecanla, açılış maçına 40bin üzeri taraftar ve Pereira'nın dile getirdiği ama verim alınamayan baskılı oyun vaadiyle girildi. Kısa süre sonra katı savunma takımına ve pozisyonsuz oyuna dönen Pereira, yine -zaten kırılgan olan- Fenerbahçe taraftarının oyundan tekrar soğumasına sebep oldu ve kopukluklar tekrar başladı. Şahsi görüşüm burada kilit noktanın, iç sahada oynanan Lokomotiv Moskova maçı ardından çıkılan ve 0-0 biten seyircisiz Bursaspor maçı. Lokomotiv maçında iyi bir oyun sergileyen Fenerbahçe vardı. İyi performans sergileyen van Persie ise 2. yarı oyundan alınınca homurdanmalar başladı fakat bu olay hafta sonu oynanacak Bursaspor maçında ilk 11 oynayacağına yoruldu. Beklenen olmadı ve zaten sezon boyunca sürekli sorun haline gelen bu durum, tam bir ivme yakalayacak Fenerbahçe'ye tekrar fren oldu ve alınan beraberlik sonrası Fenerbahçe şampiyonluk iddiasında kötü bir yara aldı. Daha da kötüsü ise parlamaya başlayan enerjinin tekrar sönmesine sebep oldu ve arkası da gelmedi zaten.
Burada yönetime eksi yazacağım nokta ise zaten forması şampiyonluğa oynayan Fenerbahçe'nin devre arasını müdahalesiz, transfersiz geçirmesi ve göz göre göre şampiyonluğun verilmesine defalarca seyirci kalmalarıdır.
Yukarıdakiler saha içi sebepler olarak karşımıza çıkıyor. Saha dışında ise iletişimsizliğin dibine vurulması, taraftarın ne istediğinin hiç anlaşılmaması, devre arası transfer ile çözülecek sorunların vaat verilmesine rağmen Finansal Fair Play yüzünden yapılamaması, sezon başı transferlerinin hiçbir zaman kampa yetişmemesi ve transferin sezonunun son günü yaşı geçmiş maliyeti yüksek isimlerin son dakika takıma katılması, sponsor bulunamaması yönetimin yetersiz kaldığını gösteren diğer sebeplerden bazıları...

2. Aykut Kocaman Dönemi
İsmail Kartal, Vitor Pereira ve Dick Advocaat istikrarsızlığı sonrası -büyük- umutlarla ve tepkiyle göreve gelen Aykut Kocaman'ın 2. dönemi başladı. Burada ek olarak Aziz Yıldırım'a eksi yazacağımız nokta ise kendisi ile çelişerek ve kardeşi Ali Yıldırım'ın anlam verilemeyen Aykut Kocaman sevgisi üzerine kendisini tekrar göreve getirmesidir. Aykut Kocaman dendiğinde zaten kendisiyle paket program olarak gelen bir algı zinciri var: Defans futbolu, geriye pas, yan pas, vasat oyuncular, pozisyona girme yetersizliği, kontrol manyaklığı ve bunlara yeni eklenen bahane üretme.
Şu konuda herkesin hemfikir olduğunu düşünüyorum: Aykut Kocaman'ın bir duruşa sahip olduğu, kendi doğrusundan vazgeçmediği aşikar. Özellikle malum BJK maçı sonrası Fenerbahçe'yi bir yönetici gibi tek başına savunması, sergilenen tiyatroya gösterdiği tepki oynattığı futbol konusunda kendisine gram desteği olmayan kişilerden dahi büyük destek topladı. Ama aynı şeyi 2010/2011 sezonu 2. yarısı oynanan futbol dışında, teknik direktörlüğü için söyleyemeyiz ki o takımın kalitesi de tartışılmaz. Bana göre, sürekli yakındığı takımın özgüven eksikliği konusunun baş mimarı kendisi. Bu sene nükseden Valbuena konusunu taraftara anlatamaması, ilk 11 tercihleri yüzünden çöpe atılan ilk 45 dakikalar, oyuna müdahaleleri, Akhisar'a kaybedilen 3 maç kabul edilebilir şeyler değil. Özellikle Akhisarspor'a yenildiğimiz iç sahada oynanan 2. maç şampiyonluğu kaybetmemize, 3. maç ise taraftarın sezonu kupasız kapatmama adına bel bağladığı Türkiye Kupası'nı kaybetmemize sebep oldu.

1 Milyon Üye Projesi Neden Başarısız?
Benim için bu büyük projenin başarısızlığının net sebebi yanlış zamanda uygulamaya girmiş olması. Proje açıklanıp lansmanı yapıldığında takımın başında Fenerbahçe futbol tarihinin en basiretsiz teknik direktörü İsmail Kartal vardı. Fenerbahçe Spor Kulübü'nün lokomotif şubesi futbol takımı sahada başarısız, tribünler boş, taraftar heyecansızdı. Hal böyle olunca zaten heyecanı, sevgisi zedelenmiş, yönetime güvenmeyen Fenerbahçe taraftarı doğal olarak projeye odaklanamadı, ilgi göstermedi. Saha içinde ne kadar güçlüyseniz, saha dışında da o kadar güçlü olursunuz bu ülkede. Hiç uzatmadan şu soruyu sorayım. Aynı proje Ersun Yanal dönemi takımın psikolojik olarak şampiyonluğu neredeyse ilan ettiği son 10 hafta içinde ortaya çıkarılsaydı sonuç ne olurdu? Kesinlikle daha büyük ilgi görürdü ve saha içi istikrarı sağlanabilseydi belli bir ritimde pozitif olarak devam ederdi. Bana göre burada, mevcut yönetimin Fenerbahçe'nin potansiyelini/enerjisini yönetmeyi beceremediğinin bir kanıtını görüyoruz.

3 Temmuz'un Anlamını Yitirmek Üzere Olması
Fenerbahçe taraftarının kırmızı çizgisi olan 3 Temmuz davası, günümüzde Aziz Yıldırım tarafından uyduruk bir şekilde öne sürülen bahane haline geldi. Başta kendisi olmak üzere bazı yöneticilerin ve tüm Fenerbahçe camiasının kötü günler geçirdiği bu sürecin bu kadar basit şekilde dile düşmüş olması çok rahatsız edici. Bu davanın kendisi için seçim vaadine dönüşmesi, ne zaman kendisine mikrofon uzatılsa şuursuzca 3 Temmuz'dan bahsetmesi giderek ciddiyetini kaybetmesine sebep oluyor. Her şey, her sonuç 3 Temmuz'a bir şekilde bağlanıyor ve mağduriyet yaratılıyor. 3 Temmuz, Fenerbahçe için bir mağduriyet malzemesi, ucuz bir bahane olamayacak kadar kutsal bir davadır.

Obradovicli Basketbol Şubesi Neden Başarılı?
Aziz Yıldırım'ın "ben o şubenin de başkanıyım" demesinin yanında o şubeye el atamaması da başarı için bir sebep. Oraya elini uzatamaz çünkü o şube gerçek profesyoneller tarafından Fenerbahçe büyüklüğünü kavramış, takımda olan ve takıma katılan bütün oyunculara da bunu empoze edebilen kişiler tarafından yönetiliyor. Kim bu kişiler? Maurizio Gherardini ve Zeljko Obradovic. Obradovic, camianın evladı kisvesi altında başkanın ve yönetimin kuklası edilecek/olacak bir karakter değil. Futbol şubesindeki gibi şunu oynat, şu ilk 11 ile başla gibi şeyleri ona söyleyemezsiniz. Hem cesaretiniz hem de kapasiteniz yetmez. Kendisi zaten elini attığını mükemmelleştiren birisi, başarısı tesadüfle, parayla, şansla ya da o şubenin de başkanının Aziz Yıldırım olması ile anılamaz.

Saçma Bahaneler ve İftiralar
Aziz Yıldırım'ın kongre üyelerini etkilemek için futbol takımının seçimden etkilendiğini, Ali Koç'un başkan olursa Obradovic ile çalışmayacağını ve futbol takımındaki oyuncuların hepsini satacağını söylemesi komik, bunlara inanılması ise geri zekalılıktır. Ayrıca çoğu yabancı olan takım nasıl oluyor da seçimden etkileniyor ya da aynı seçimden basketbol şubesi nasıl etkilenmiyor merak konusu. Ali Koç'u Fenerbahçe'yi bölmekle suçlaması ise son derece ironik. Bunun yanında 3 Temmuz'un hesabını sorabilmek için başkan olması gerektiğini savunuyor. Ne de olsa kendisi otobüse sıkılan kurşunun, yedikleri tokadın, otobüse asılan pankartın ve birçok hakem hatasının hesabını sorabilmiş birisi. Ayrıca yanında Fenerbahçe taraftarı olmadan hiçbir şeyin hesabını soramaz. Ali Koç'un Muğla'da yaptığı konuşmada ise kendisinin FETÖcülük ile suçlandığını söylemesi ise Aziz Yıldırım ve etrafındakilerden utanmamız için bir sebep daha...

Fenerbahçe TV ve Medyası
Bizim evde son 4-5 yıla kadar televizyonlardan birisi FBTV ile açılır FBTV ile kapanırdı. Nasıl ki birçok kişinin internet tarayıcısı Google ile açılır, bizim TV'nin de açılış ekranı FBTV idi. Şuan o eski samimi halinden, samimi ve kaliteli ekran yüzlerinden eser yok. Aksine rakip takım taraftarı olan gazetecileri ekrana çıkartıp Ali Koç eleştirisi yaptırıyorlar. Bunun yanında sosyal medya kullanımında bir aşama kaydedilse de bunun çok geç yapılması Fenerbahçe'nin iletişim açısından ne kadar kepaze bir şekilde yönetildiğinin kanıtı. Bir alt eleştiri olarak Fenerium'un da belli başlı tasarımların dışına çıkamadığını eklemeliyim.

Neden Ali Koç?
Sevgi Cumhuriyeti olan Fenerbahçe, sevgisini kaybettiği için Ali Koç. Eski heyecan, yeni vizyon için Ali Koç.
Ali Koç'un söylediği "En büyük projemiz Fenerbahçe'yi şahlandırmak, eski günlerine geri döndürmek" vaadi her şeyi özetliyor. Fenerbahçe kötü bir vizyonsuzluk içinde. Cefakar taraftar yeteri kadar acı çekti. Çektiğimiz cefanın ödülünü -futbol özelinde- son 4 yıldır alamadık. Sürekli bina, tesis, arsa, arazi vaadi veren Aziz Yıldırım, taraftarın bu vaatler yerine kaliteli sporcular, Fenerbahçe büyüklüğünü kavrayabilmiş teknik ekip istediğini halen anlayabilmiş değil.
Ali Koç'un "Fenerbahçe'yi eski günlerine geri döndürmek" sözünü dahi ısrarla anlamak istemeyip, eski Fenerbahçe'nin tesisinin olmadığını, yerleri su bastığını, tuvaleti olmadığını savunuyor. Ama eski Fenerbahçe'nin hiçbir zaman bir ezeli rakibinin 2 şampiyonluk gerisine düşmediğini dile getirmiyor. Ve bunun kendi döneminde yaşanmasının umurunda dahi olmadığını bilmek bizleri en çok üzen şey. Tek düşüncesi öyle veya böyle koltuğunda kalabilmek. Ali Koç ise bina ve arsadan önce temel soruna değiniyor. Sorunun ne olduğunu ve nasıl çözeceğini biliyor.

Yine kendi görüşüm: Fenerbahçe'yi bu vasatlık ve nefret ortamından ancak Ali Koç'un vizyonu, içinde barındırdığı amatör ruh ve geri getireceği sevgi kurtaracak. Aksi halde Fenerbahçe ile tek bağım birçok kişinin de düşündüğü gibi basketbol takımı olacak.

Şunu da son olarak eklemeliyim ki Ali Koç'un elinde bir sihirli değnek yok. Aziz Yıldırım ve yönetiminin Fenerbahçe'yi sürüklediği ekonomik ve sosyal uçurum ortada. Önce sevgi, ardından başarı zaten gelecektir.

Sevgilerle,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder